20 Şubat 2009 Cuma

Degişen kim?

Annemle hep aşk ve nefret ilişkisinin tutkulu bir türünü yaşadım. Yaşamım boyunca onu anlamak için kendimce her türlü gayreti gösterdim ancak onun tarafında aynı yaklaşımı görmeyince yaşadığım hayal kırıklıklarını aşırı duygusal tepkilerle dışa vurdum. Beni anlamıyor yani beni sevmiyor denklemini kurdum ve ürettiğim göz yaşları zamanla sinirli söz ve davranışlara dönüştü. İçimdeki inatçı boşluk ise beni aynı şiddetle ezmeye devam etti.
Hayat şartlarım karmaşıklaştıkça ben de annemden uzaklaşmaya başladım. Kendi kocamla sorunlarımı çözemiyorken onun her görüştüğümüzde babamı bana şikayet etmesini dinlemeye dayanamıyordum. Kirayi nasıl denk getireceğimi düşünürken, bana arkadaşlarının çocuklarının aldığı ev ve arabalardan söz etmesi beni delirtiyordu. Onu her aradığımda bana beni neden hiç aramıyorsun diye sitem etmesi sohbetimizin çabucak bitmesine neden oluyordu.
O benim annemse beni rahatlatması gerekiyordu, neden her iletişim kurma girişimim hüsranla sonuçlanıyordu? Spirituel dönemin boyunca bu konuyu çok düşündüm. Pek çok meditasyonumda cevap aradim. Ben annemle neden anlaşamıyorum? Bu sorunun cevabını kendim anne olduktan sonra da bulamadım. Neden ben oğlumun bana sarıldığı gibi anneme sarılamıyordum?
Sonra birden herşey değişti. Hem de gerçekten birden. Tam annemle istediğim gibi bir iletişim kuramayacağımı kabul ettiğim anda herşey değişti.
Annem beni aramaya başladı. Bana beni özlediğini ve çok sevdiğini söylemek için, sadece bunun için beni aradı. Birlikte yürüyüşe çıktık. Kahve içtik. Bana yemek pişirdi. Bana benimle gurur duyduğunu söyledi.Sarıldık.
Hep istediğim gibi, özlediğim gibi sarıldık. Bu defa sinirlendiğim için değil, mutlu olduğum için ağladım. Sonunda dayanamadım ve sordum: "Anne neden böyle değiştin birden? Daha önce neden böyle sarılmadık?"dedim. "Sen istemiyordun ki" dedi. "Hep kızgın ve gergindin. Ne soylesem ne yapsam sinirleniyordun. Sanki kendinle kavgalıydın. Bana kapalıydın hep.Oysa şimdi bana açıksın. Bana ihtiyacın olduğunu hissediyorum. Ben de sana sarılabildiğim için çok mutluyum. Sen benim evladımsın, seni çok seviyorum." dedi.

5 Şubat 2009 Perşembe

Yalanın içindeki sevgi

Yalan söylemeyen yoktur bence. Insan olmanın dayanılmaz hafifliğidir yalan. Bazan kurtarıcı, bazan destekleyici, bazan korkutucu ama baştan sona insanca bir özellik.
Yalanın garip yanı silah gibi olması. Elinde tutanın hissettikleri ile namlunun ucunda duranın hissettikleri çok farklıdır. Hele namlunun ucundaki silahı fark ederse iş daha da ciddileşir. Ben her iki durumda da bulundum. Bana yalan söylendiğini anladığımda pek çok farklı duygu ile tanıştım hayatım boyunca, hepsinin ortak yanı inanmış olmamın kızgınlığını taşımalarıydı. Kandırılmış olmak genlerimizde en büyük zayıflık olarak kayıtlı olduğundan mıdır nedir, sanki nefesim duruyor, kalbim tekliyor öylece donup kalıyorum.
Ben genelde iyimser bir insanım. Kucaklamayı kuşkulanmaya tercih ederim. Bu sayede kendimi ve yaşamı daha etkin şekilde öğrenme fırsatım olduğunu düşünürüm. Aklımdan çok sezgilerimi dinlerim. Sağduyumu uyanık tutmaya çalışırım. Ancak bu yöntem yalan konusunda ne yazık ki işlemiyor. Nedenini düşünürken yalanın içinde sevgi olduğunu fark ettim. Ben de genelde karşımdakini seviyorsam ve üzülmesini istemiyorsam yalan söylerim. Hani şu beyaz yalan dedikleri. Yalanın beyazı zencisi yok, yalanların hepsinde sevgi var.
Sevdiğin için yalan söylemiyorsan o zaman da sevilmek için söylüyorsun. Geçenlerde hiç tanımadığım birileri bana yalan söyleyip paramı aldılar. Onlar beni sevecek kadar tanımıyordu. Kendilerini bana sevdirmek istedikleri de söylenemez. Ancak benden aldıkları parayı sevgiye dönüştürmeyecekleri ne malum? Zaten para kazanmanın altında da sevilmek ve sevmek ihtiyacı yatmıyor mu?
Bir sonraki yalanınızı söylerken bir düşünün sevgi unsuru ne durumda. Bu kolay olan kısım.
Zor olanı da: bir dahaki sefer size yalan söylendiğini anladığınızda da sevgi unsurunu düşünmeye çalışın. Bakalım nasıl hissedeceksini?